Gazeteci Barış Pehlivan, yazdığı bir yazı nedeniyle hakkında açılan dava sonucu 8 ay ceza alıp cezaevine girdi. Cezaevine girdikten sonra ilk yazısı yayımlanan Pehlivan, “Evet, kimine göre teröristtik ama aylarca en çok okunan bir kitabın yazarlarıydık da…” dedi.
Gazeteci Barış Pehlivan yazdığı bir yazı nedeniyle hakkında açılan dava sonucu dün 5. kez cezaevine girdi. Denetimli serbestlik hakkından yararlanmak için yaptığı başvurusuna hâlâ yanıt verilmeyen Pehlivan, avukatıyla beraber Silivri’de bulunan Marmara Açık Cezaevi’ne teslim oldu.
Bugün cezaevindeki ilk günü olan Pehlivan Cumhuriyet’teki köşesinde şu ifadeleri kullandı:
“27 yaşındaydım ve terör örgütü üyesi olmakla suçlanıyordum. Koğuşlarımızın açıldığı cezaevi maltasında Barış Terkoğlu’nu gördüm. Avukat görüşünden dönüyordu.
Haftalar önce tutuklanmasaydık ilk kitabımızı yayınevine teslim etmiş olacaktık. İzin vermediler. 14 Şubat 2011 sabahı evimize gelen onlarca polis hem bizi hem tüm bilgisayarlarımızı ele geçirdi. Gardiyanların hızlıca koğuşa sokmaya çalıştığı Barış’a “Kitap da gitti, yazık oldu onca emeğe” diye bağırdım. Yanıtı, bu yazının ilk cümlesi oldu. Sahi, yazar mıydık? İyi de nasıl? Birbirimizi bile göremiyorduk ki…
Bir gün avukatımla o küçücük görüş odasında konuşuyorduk. Barış’ın bana yazdığı bir mektubu verdi, gizlice okumaya başladım. “Yazalım” diyordu. Dönemin Taraf gazetesi WikiLeaks belgelerini sansürleyerek yayımlıyor, Fethullahçıları zora sokacak bölümleri saklıyordu. Madem öyle, asıl şimdi yazmalı, bizi içeri atanlara kalemimizle meydan okumalıydık.
Gizli yazışmalarımız günlerce sürdü. Konuları paylaştık, iş bölümünü yaptık. Dışarıdaki dostlarımız belgeleri Türkçeye çeviriyor, onlarca sayfayı parça parça içeri sokuyorduk. Gece olduğunda da hücremizdeki o plastik masaya oturuyor, boş beyaz kâğıtlara elimizle yazmaya başlıyorduk. El yazılı sayfalar yine gizlice dışarıya çıkarılıyor, eşlerimiz tarafından bilgisayara geçiriliyordu. Kimse duyup engellemesin diye sakladığımız bu süreç aylar sürdü.
Bir gün Çağlayan Adliyesi’nde duruşmamız vardı. Ne güzel bir gündü, sanık sandalyesinde de olsak sevdiklerimizi görüyorduk. Sonra, Kırmızı Kedi Yayınevi’nin sahibi Haluk Hepkon’la göz göze geldik. Haluk ağabey onlarca jandarmanın arasından bir kâğıt uzattı bize. Kimse anlamadı ama kitap sözleşmesiydi.
Duruşmaya ara verildi. Adliyenin eksi 7. katındaki nezarethanedeydik. Orada imzaladık sözleşmeyi, mahkeme salonuna çıkarılınca geri teslim ettik. Artık heyecanla ilk kitabımızın çıkmasını bekliyorduk…
Ve o gün geldi. Koğuşta yerimde duramıyor ve kitaba dair gazetelerde çıkan haberleri tekrar tekrar okuyordum. Başarmıştık. Gazetecilikten tutuklanmış, tutuklu olsak da gazetecilik yapmıştık. Dünyada örneği var mıdır bilmiyorum ama biz Barış’la birbirimizi görmeden cezaevinde ortak kitap yazmıştık. Önsözünü de bir başka koğuşta abide gibi dik duran Doğan Yurdakul ağabey kaleme almıştı.
“Sızıntı/WikiLeaks’te Ünlü Türkler” kitabının çıkış öyküsü böyleydi. Bu topraklardaki adaletsizliklerin nasıl planlandığını gizli Amerikan belgeleriyle ortaya koyduk. İktidarın devlete yerleştirdiği terör örgütünün büyükelçilere verdiği kirli brifingleri duyurduk. Evet, kimine göre teröristtik ama aylarca en çok okunan bir kitabın yazarlarıydık da…
Şimdi 40 yaşındayım. Barış’ın da benim de parmaklarımızda bir nasır halen duruyor. Bu satırları yazarken ona bakıyorum. Bundan 12 yıl önce ellerimizle yazdığımız kitabın nasırı, “Yine yazarız” diye bana sesleniyor.
Ve şimdi yine yeni bir mücadelenin içine giriyorum. Can güvenliğimin olmayacağını bilecek deneyimdeyim. Lakin kimsenin kuşkusu olmasın, yine yazacağım.
Ne güzel demiş Ahmet Telli: “Belki yine gelirim, sesime ses veren olursa bir gün…”
TIKLAYIN | Gazeteci Barış Pehlivan, 5.kez cezaevine girdi TIKLAYIN | Gazeteci Barış Pehlivan beşinci kez cezaevine giriyor: Ben girerim yine içeride yazmaya devam ederim TIKLAYIN | Barış Pehlivan: Mesele sadece ben değilim, Türkiye Cumhuriyeti’nde yaşayan herkesin gerçekleri bilme hakkı cezalandırılıyor |