Alp Ustaoğlu yazdı: Yağmur altındaki tenis festivali

Eğer bir şehir turu düşünüyorsanız yağmurun yağması Paris gezinize farklı bir hava katabilir. Ama niyetiniz tenis seyretmekse işte o zaman yağmur her şeyi bozuyor. Tüm maç programı iptal olur, artık tüm ortam ıslak ve nemlidir. Roland Garros’ta da ilk hafta yaşadığımız işte tam olarak buydu. Havanın 15 derecenin altına düşmesi de maçlar devam etse bile oyuncuları zorlayan bir başka faktör oldu. Bu sene kapalı kort maçlarında bile tribünlerde atkılı ve eldivenli seyirciler görebilirsiniz, mevsimin mayıs sonu olduğunu düşünürsek havanın durumu daha da ürkütücü bir hale geliyor. Bu hafta turnuvanın hava şartları pandemi yüzünden ilk defa Ekim’de oynanan 2020 Roland Garros’u ile fazlasıyla benzerlik gösteriyordu.

Çok özel maçlar

Paris’te ilk haftada tarihe geçen iki maç vardı, bunlardan ilki ve haftanın en önemli olayı Roland Garros’u tam 14 kez kazanan Nadal’ın maçıydı… Aslında kazandığı şampiyonlukların hatırına nezaketen kurada seri başı yapılması gereken Nadal seri başı olmayınca karşısında olabilecek en sert rakiplerden biri olan Zverev’i buldu.

Zverev karşısında iyi bir oyun çıkaran Nadal, geçen aylar içerisinde az maç yapmış olmanın verdiği dezavantajla belki maçı 3-0 kaybetti ama bu oyunuyla turdaki çoğu tenisçiyi rahatlıkla yenebileceğini gösterdi. Eğer İspanyol oyuncu olması gerektiği gibi seri başı olarak turnuvaya katılsaydı, geçeceği turların ardından büyük ihtimalle önümüzdeki haftayı görecekti. Karşısında birdenbire turun en iyi toprak oyuncularından olan Zverev’i bulmak bu anlamda Nadal’ın erken vedasına sebep oldu.

Maçtan sonraki basın toplantısında ise sakin bir görüntü veren Nadal, hayatında ilk defa Roland Garros’ta bir ilk tur maçına favori olarak çıkmadığını ve bunun garip bir duygu olduğunu söyledi. Kariyeri ile ilgili olarak da kendisinin çok özel biri olmadığını ancak tenise adanmışlığının yüksek olduğunu ve çok fazla çalışarak bugünlere geldiğini söyleyerek örnek alınması gereken bir şey varsa bunun azim ve çalışkanlığı olduğunu belirtti. Maçtan sonra yönetimin yapmak istediği veda törenini kabul etmeyen ve basın toplantısında bundan sonrası için açık kapı bırakan Nadal’ın gelecek sene Roland Garros’a bir kez daha gelerek asıl vedayı o zaman yapacağını düşünüyorum.

Enteresan eşleşmeler

Haftanın ikinci tarihi ve ilginç karşılaşması ise Naomi Osaka-Iga Swiatek maçıydı. Tenise ara verip geri dönen veya bu sene son kez Paris’te oynayan tenisçiler sıralamada daha geride oldukları için ortaya enteresan eşleşmeler çıkıyor. Normal şartlarda en az çeyrek finalde karşılaşması gereken Osaka ve Swiatek, 2. turda buluşunca ortaya belki de bu yılın en güzel maçlarından biri ortaya çıktı. Anne olduktan sonra tekrar tenise dönen Osaka muazzam bir performans gösterdiği maçta final setinde oyunlarda 5-2’yi yakaladı, maç puanı da kullandı ama tüm bu fırsatları değerlendiremedi ve Swiatek’e karşı tüm kategorilerde üstün olduğu karşılaşmayı kaybetti. Geride ise müthiş puanları ve anları ile belki de yılın en iyi maçı kaldı. Maçtan sonraki basın toplantısında Naomi Osaka, “Gerçek oyunuma her geçen gün daha çok yaklaşıyorum, bugün Swiatek’in en iyi zemininde oynadık, ben sert zemin oyuncusuyum dolayısıyla kendisi ile Eylül’de Amerika Açık’ta karşılaşmak için sabırsızlanıyorum” diyerek bundan sonraki dönemde ne kadar iddialı olduğunu göstermiş oldu.

“Kariyerime uzun süre devam ederek kızımın benimle ilgili mümkün olduğu kadar fazla sayıda tenis anısı biriktirmesini istiyorum” diyen Osaka’nın tenis motivasyonunun aslında kızı olması da kendisi adına fazlasıyla duygusal ve anlamlı. Tenisi çok özlediği her halinden belli olan, kendini sürekli geliştirmeye çalışan, örneğin kort içindeki hareketlerini çeşitlendirmek için bir bale eğitmeni ile çalışmaya başlayan, maçlarını üç senedir görmediğimiz müthiş bir konsantrasyon ile oynayan ve bu şekilde gezegenin en iyi toprak kort kadın oyuncusu Iga Swiatek’e kortu dar eden Osaka basın toplantılarında da gayet olgun bir profil ortaya koyuyor.

Ashleigh Barty’nin vedasından dolayı oluşan boşluğu doldurabilecek kalitede bir oyuncu olması açısından Osaka’nın bu performansı ve yükselişi tenis adına oldukça önemli bir noktada bulunuyor. Mental ve fiziksel açıdan eski performansını yakalamış bir Osaka’ya tenis dünyasının fazlasıyla ihtiyacı var.

FAVORİLER YOLA DEVAM EDİYOR

Genel olarak ilk haftada Roland Garros’a bakarsak… Erkeklerde favorilerden Djokovic, Jannik Sinner, Carlos Alcaraz, Casper Ruud ve Zverev yollarına devam ediyorlar, burada en büyük kayıp İtalyan Matteo Arnaldi’ye elenen Andrey Rublev oldu.

Gizli favoriler Stefanos Tsitsipas ile Grigor Dimitrov ise şimdilik sessiz ve derinden ilerliyorlar. Erkeklerde asıl savaş 2.haftada çeyrek finaller ile beraber başlayacak. Kadınlarda ise tablonun üst tarafında Osaka maçını mucizevi bir şekilde hasarsız atlatan Swiatek ile alt taraftaki Sabalenka’nın finalde buluşması muhtemel gibi görünse de Ons Jabeur, Coco Gauff, Elena Rybakina gibi final partisini bozmak için sırada bekleyen çok sayıda oyuncu bulunuyor.

Sırbistan’dan Olga Danilovic, İtalya’dan Elisabetta Cocciaretto ve Danimarkalı Clara Tauson ikinci haftaya kalan sürpriz isimler oldu. Zaten genel anlamda ilk haftada erkekler ve kadınlarda İtalyan oyuncuların oldukça başarılı olduğunu söyleyebiliriz. Tenisçimiz Zeynep Sönmez ise üç eleme maçını kazandıktan sonra çıktığı kariyerinin ilk grand slam ana tablo maçını 2-0 kaybederek turnuvaya veda etti. Ancak kazanılan üç eleme maçı ve ana tablo tecrübesi bugün için fazlasıyla iyi görünüyor. Zeynep için devamı ve daha üst turlar önümüzdeki turnuvalarda mutlaka gelecektir.

TENİSTE MUHTEŞEM JENERASYON

Erkekler ve kadınlarda 85-90 arası doğumlu jenerasyon harikalar yaratmaya devam ediyor. Bu seneki Roland Garros’taki tabloya baktığımızda; Stan Wawrinka 39, Rafael Nadal, Richard Gasquet, Gael Monfils, Fabio Fognini, Novak Djokovic ve Andy Murray 37 yaşındalar; kadınlarda ise Victoria Azarenka ve Alize Cornet 34 yaşında.

Djokovic zaten bir numarada bulunuyor ancak diğer oyuncular da tenis için ileri sayılabilecek yaşlarına rağmen rekabetçi tenis oynayarak Roland Garros gibi bir zorlayıcı bir turnuvada turlar geçebiliyorlar. Aynı zamanda seyirciler tarafından da çok sevilen bu oyuncular hala tenisin sürükleyici güçleri konumunda bulunuyorlar.

Geçen akşam Richard Gasquet dünya 2 numarası Jannik Sinner ile kora kor bir maç yaparken, Monfils de dünya 30 numarası İtalyan Musetti’ye karşı gayet rekabetçi bir oyun ortaya koydu. Tabii ki doğal olarak onlar için gidilecek yol çok uzun olmuyor ancak performans yaş kıyaslamasını yaptığımızda bu oyuncuların ulaşılmaz bir noktada olduklarını rahatlıkla söyleyebiliriz.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir