PKK’nın kendini feshetmesi, silahların bırakılmasını garanti eder mi? Olası riskler ve barış süreçlerinde önceden planlanmış bir süreç kurgusunun önemi

“`html

Sinem Arslan*

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin öncülüğünde başlatılan barış süreci, Abdullah Öcalan’ın 27 Şubat tarihli çağrısı ve PKK’nın 12 Mayıs’ta verdiği fesih mesajlarıyla daha da hız kazandı. Ancak, barış sürecinin yasal çerçevesinin oluşturulması, örgütün silahsızlandırılması gibi meseleler üzerinde süre gelen tartışmalar, taraflar arasında henüz bir uzlaşma sağlanamamasıyla birlikte sürecin tıkanmasına zemin hazırlıyor.

Yaşanan tüm olumsuzluklara rağmen, tarafların barış sürecini sürdürmeye yönelik süregelen iyi niyetli açıklamaları, umut verici bir hava yaratmaktadır. Bununla birlikte, geçmişte uygulanan barış süreçlerinden elde edilen tecrübeler ve yapılan akademik çalışmalar, Türkiye’deki barış sürecinin silahsızlanma aşamasında sıkıntılarla karşılaşabileceğini gösteriyor. Bu durum, önceden belirlenmiş bir süreç planı olmadan ilerleyen dönemlerde daha ciddi sorunların çıkabileceğini ortaya koyuyor.

Bu bağlamda, dikkat edilmesi gereken başlıca sorunlar arasında örgütün silah bırakma konusundaki isteksizlikleri, silahsızlanma sürecinin yavaşlatılması, örgüt içinde silah bırakmayı reddeden grupların oluşması ve süreçten sonra illegal faaliyetlere yönelen yapılar yer alıyor. Daha da önemlisi, silahların tesliminden sonra bile örgütün yeniden yapılanmasına ve silahlı çatışmalara dönmesine olanak sağlayabilecek zeminlerin varlığıdır. Geçmiş barış süreçlerinde edinilen dersler, bu tür risklerin PKK dışındaki tüm silahlı gruplar için de geçerli olduğunu ve Türkiye’de tekrar yaşanabileceğini göstermektedir.

Dünyada silahlı çatışmalara dair örnekler neler sunuyor?

Türkiye’deki barış sürecini değerlendirmek için farklı çatışmalar ve yürütülen barış çabalarına yönelik deneyimlerin incelenmesi oldukça değerlidir. Ülkemizde süreç boyunca sıklıkla gündeme gelen örnekler arasında Kuzey İrlanda’daki IRA, Kolombiya’daki FARC, Güney Afrika’daki ANC, Sri Lanka’daki LTTE ve İspanya’daki ETA bulunmaktadır. Bu örnekler, her ne kadar Türkiye’deki süreçle kıyaslandığında farklı dinamiklere sahip olsa da, sürecin analizi için sağlıklı veriler sunabilir. Çatışma sebepleri, süreleri, kayıplar, örgütlerin talepleri ve yapılandırmaları, devletlerle olan güç dengeleri gibi unsurlar bu süreçleri etkileyen temel faktörlerdir. Bu farklılıkların dikkate alınmaması, genel bir değerlendirme yapmayı imkânsız hale getirir, bu nedenle süreçte olabilecek gelişmeler için istatistiksel verilere ve akademik çalışmalara başvurulması şarttır.

Uppsala Üniversitesi Savaş Araştırmaları Veritabanı’nın (UCDP) verilerine göre, 1946 yılından bu yana dünya genelinde 108 ülkede 228 silahlı çatışma yaşanmıştır. Bu çatışmaların %57’si ayrılıkçı amaçlarla, %43’ü ise mevcut siyasi sistemi değiştirmek hedefiyle gerçekleştirilmiştir. UCDP’ye göre, 1946’dan itibaren silahlı çatışmalara katılan yaklaşık 600 örgüt bulunmaktadır. Küresel ölçekte, bu örgütlerin %87’si Türkiye gibi çatışma tarafı olan devletlerin askeri gücüne oranla zayıf durumdadır.

Türkiye özelinde barış sürecine dair tartışmalarda genellikle göz ardı edilen ama kritik olan mesele, terör örgütlerinin finansmanıdır. Zira, 1946’dan bu yana silahlı çatışma başlatan grupların %45’i, güç dengesizliklerini kendi lehlerine çevirmek amacıyla dış ülkelerden destek almaktadır. PKK gibi yapılardan bazıları, yurtdışındaki diaspora örgütlenmeleri aracılığıyla fon sağlamakta, uluslararası mecralarda illegal faaliyetlerde bulunmakta ve yeni militanlar kazanmaktadır. Veriler, 1946’dan bu yana silahlı çatışmalara katılan örgütlerin %29’unun diaspora desteği aldığını ve %22,5’inin sınır ötesi ülkelerde varlık gösterdiğini ortaya koymaktadır.

Devlet içi çatışmaların sonuçlarına baktığımızda, UCDP verileri çatışmaların %26’sının bir tarafın yenilgisiyle, %12’sinin ateşkes antlaşmasıyla ve yalnızca %11’inin barış antlaşması ile sona erdiğini göstermektedir. Akademik araştırmalar, silahlı grupların yaklaşık %50’sinin kapsamlı bir çözüm sağlama amacının yanında bir konuyu masaya yatırdığını ancak bu görüşmelerin ortak bir uzlaşıya dönüşme oranının yalnızca %10 olduğunu ortaya koymaktadır. Bu oranlar, çatışmaların benzersiz karakterini ve taraflar arasındaki uzlaşının ne denli zor sağlandığını göstermektedir.

Dünya ölçeğinde barış süreçlerinden çıkarılan dersler ve olası riskler

Uluslararası örneklere baktığımızda, barış süreçlerinde tarafların mutabakata vardıktan sonra birçok sorunla karşılaştıklarını görmekteyiz. 1975-2021 yılları arasında 53 ülkede imzalanan 343 barış antlaşmasının %36’sının uygulanmadığı gerçeği, sağlanan mutabakatlarının sürecin başarısı için yeterli olmadığını ortaya koyuyor. Araştırmalar, mutabakatların uygulanmamasını, çatışmanın yarattığı dinamiklerin etkili olduğunu göstermektedir. Güvensizlik, taraflar arasındaki etkileşimde önemli bir etken olduğu gibi, silahlı örgütler silahsızlanma konusuna dair tereddütler yaşamaktadır, zira silahları bırakmanın, hükümeti mutabakata uyma yönünde ikna etmelerine engel olabileceğinden korkmaktadırlar.

Bu noktada, Angola’da UNITA deneyimi gibi birçok silahlı grup, garantör devletler olmadan silahsızlanma gerçekleştiremiyor ve çeşitli bahanelerle süreci yavaşlatıyor. PKK’nın silahsızlanma konusundaki belirsizlikleri ve Suriye konusundaki kararsız açıklamaları da bu çerçevede anlaşılmalıdır. Bu gelişmeler, hükümetin atması gereken adımları, verilen sözlerin içeriği ve zamanlamasının, varılan mutabakata göre ilerlemesi açısından önem taşımaktadır. Güven artırıcı önlemlerle bu süreç desteklenmelidir.

İkinci önemli nokta ise, çatışma sürecinde oluşan savaş ekonomisidir. Silahlı grupların eylemleri için elde ettikleri dış destek, örgütleri süregelen mutabakatlardan daha fazlasını talep etmeye yöneltmektedir. Bu durum, örgütlerin müzakereleri zorlamak için terör eylemlerini artırmasına veya varılan anlaşmaların uygulanmamasına yol açabilir. Savaş ekonomisinde elde edilen kazanç, barış sürecini hedef alan ayrılıkçı grupların ortaya çıkmasına neden olabilir. Hatta, barış süreci başarılı bir şekilde tamamlanmış olsa bile, dış bağlantılara sahip grupların çatışmalara geri dönüş olasılığı devam etmektedir. Bazı veriler, geçmişte silahlı çatışmaya katılan örgütlerin %17’sinin yıllar sonra silahlı çatışmalara döndüğünü göstermektedir. Bu veriler, silahlı çatışmaların finansmanını ele almanın önemini ortaya koymaktadır.

Risk yönetimi çerçevesinde süreç kurgusunun önemi

Böylesi bir risk profiline sahip bir süreci başarıyla yönetmek elbette ki zordur. Türkiye’deki seçmen ve muhalif partilerin kaygılarını göz önünde bulundurduğumuzda, hükümetin yürütmekte olduğu barış sürecini sürdürmek için gerekli yasal düzenlemeleri sağlayabilmesi oldukça zorlayıcı bir görev. Ancak, barış süreçlerinin mümkün olduğunu, Kuzey İrlanda’dan Nepal’e, Mozambik’ten Endonezya’ya kadar çeşitli örneklerde görmekteyiz.

Türkiye’deki aktörlerin bir uzlaşıya varmaları ve süreci sürdürme istekleri, oluşturulacak barış sürecinin yürütülmesi açısından kritik önemdedir. Ancak barış süreçlerinin uzun vadeli ve karmaşık doğaları, tahmin edilemeyen riskler içerir. Yaşanacak sorunların aşılabilmesi için, her iki tarafın da önceden belirlenmiş bir süreç kurgusuna ihtiyacı vardır. Aksi takdirde, belirsizlikler, tarafların çelişen beklentilerine, tıkanmalara ve olası krizlerde sürecin kesilmesine yol açabilir.

Süreç kurguları, barış süreçlerinin çeşitli aşamalarında neleri ve kimleri kapsayacağını, hangi konuların müzakere edileceğini, atılacak adımları, bu adımların sıralamasını ve takvimini belirlemelidir. Aynı zamanda sorunların nasıl çözüleceği ve kimlerin arabulucu rolü üstleneceği konusunda netlik sağlanmalıdır. Her barış sürecinin yapısı özgün olup, çatışma dinamiklerine bağlı olarak değişir. Örneğin, Kolombiya’da FARC ile yürütülen müzakerelerin başarısı, ELN ile gerçekleştirilenlerin başarısızlığı, süreç kurgularında yaşanabilecek krizlerin nasıl aşılacağına dair öngörülerdeki farklılıkla ilişkilidir.

Türkiye örneğinde, böyle bir yapı henüz oluşturulmamıştır. Tarafların beyanlarına bakıldığında, örgütün Suriye kolu, yasal düzenlemelerin içeriği ve atılacak adımların sıralaması konularında bir muğlaklığın söz konusu olmadığı açık. Geniş toplumsal desteğin sağlanamama ihtimali ve bu duruma yönelik alınacak önlemler, önceden planlanabilirdi. Son olarak, geçmiş sürecin başarısızlıkla sonuçlanması, açılım fikrinin yanlışlığından değil, sürecin karşılaşabileceği risklerin öngörülmediği ve belirsizliklerin Suriye’deki gelişmelerle birleşerek mevcut müzakere zeminini ortadan kaldırmasından kaynaklanmaktadır. Bu nedenle, Suriye’de Beşar Esad’ın devrilmesi sürecinde, taraflar arasında ortak bir antlaşma zemini oluşturacak fırsatların iyi değerlendirilmesi, olası sorunları önceden gören bir süreç kurgusu ile müzakerelere devam edilmesi, barış sürecinin başarısı için kritik bir gerekliliktir.

*Sinem Arslan, doktora çalışmalarını karşılaştırmalı barış süreçleri üzerine tamamladı. Ortadoğu ve Afrika’da barış inşası projelerinde görev aldı ve şu anda İngiltere’deki Middlesex ve York Üniversitelerinde barış süreçleri ile de facto devletler üzerine araştırma projelerinde çalışmaktadır.

 

“`

Related Posts

İsrail ordusu, Gazze’de bir askerinin daha öldüğünü duyurdu

İsrail ordusu, şiddetli saldırılar düzenleyerek soykırım yaptığı Gazze Şeridi’nde bir askerinin daha öldüğünü bildirdi. İsrail ordusunun “ismi açıklanmasına izin verilenler” başlığıyla paylaştığı verilere göre, 7 Ekim 2023’ten bu yana Gazze Şeridi’nde ölen askerlerin sayısı 867’ye yükseldi.

İran Tel Aviv’i vurmuştu: İsrail’den ilk açıklama

Katz, “İsrail vatandaşlarını savunmaya devam edeceğiz ve Ayetullah rejiminin bu çirkin saldırının bedelini ağır şekilde ödeyeceğinden emin olacağız. İran çizgiyi aştı, sivillere karşı saldırısının bedelini ağır ödeyecek” ifadelerini kullandı.

İran’dan nükleer uyarı: İsrail’in saldırılarının ardından korkutan sızıntı…

İran devlet televizyonuna konuşan Kemalvendi, ülkedeki nükleer tesislerin son durumu hakkında bilgi verdi. KİRLİLİK TESİSİN DIŞINA YAYILMADI İsrail’in yerin derinliklerine ulaşmak için Natanz tesisini birkaç kez füzelerle vurduğuna işaret eden …

Son dakika.. İsrail, İran’ı vuruyor! Tahran’da şiddetli patlamalar

İsrail, İran’a büyük bir hava saldırısı başlattı. İran’ın başkenti Tahran’da şiddetli patlamalar duyuluyor

Kemal Kılıçdaroğlu konuştu: 30 Haziran’da ‘Kurultay’ davasında ne yapacak?

38. Olağan Kurultay’a ilişkin açılan iptal davasının ikinci duruşması 30 Haziran’da görülecek. Söz konusu davaya ilişkin eski genel başkan Kemal Kılıçdaroğlu’nun ne yapacağı merak edilirken, Kılıçdaroğlu gazeteci Yılmaz Polat’a konuştu.

Kosova, ABD’den sınır dışı edilecek göçmenlere geçici olarak ev sahipliği yapmayı kabul etti

Kosova, ABD’den sınır dışı edilecek göçmenlere geçici olarak ev sahipliği yapmayı kabul etti

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir